Suriye’deki iç savaş nedeniyle Türkiye’ye sığınan
Suriyelilerin sayısı 500 bini aştı. Güneydoğu’dan kaçak olarak yurda giriş
yapanların bir bölümü, çareyi kamplara sığınmakta, bir bölümü de bölge
şehirlerinde başını sokacak bir yer ve iş bulmakta görüyor. İstanbul’a
gelenlerin sayısı da gün be gün artıyor. Ancak yaşadıkları bölgeleri
gezdiğimizde, parasızlık nedeniyle yaşadıkları sefalet de gözümüzden kaçmıyor.
Parklarda yaşayanlar ise içlerinde en zor durumda olanlar.
FATİH VURAL
Fotoğraflar: ALİ ÇELİK
Suriye’de kanlı savaş, iki buçuk yılda, geride on binlerce
ölü bıraktı. Birleşmiş Milletler, son 2 yılda Suriye’den 2 milyon insanın
kaçtığını belirtiyor. Bunların bir milyonu son 6 ayda iltica edenler. Bu
sayının yıl sonuna kadar 3 milyon 450 bine kadar ulaşacağı tahmin ediliyor.
Suriyeli mültecilerin en yoğun giriş yaptığı ülkelerden
birisi de Türkiye. Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre savaşla birlikte
Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin sayısı 500 bin civarında. Bu da mültecilerin
dörtte birinin Türkiye’de olmasına anlamına geliyor. Ülkemize giriş yapan
Suriyelilerin bir bölümü kamplarda yaşarken, bir bölümü de Güneydoğu’da giriş
yaptıkları şehirlerde yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyor. Buradan İstanbul’a
göç edenlerin sayısı da hiç az değil. Parası olmadığı için parklarda
barınanlardan, otellere yerleşenlere kadar çok sayıda Suriyeliye rastlamak
mümkün.
Suriyelilerin İstanbul’da yoğunlaştığı yaşadıkları bölgelerden
birisi de Unkapanı’nda bulunan Küçükpazar Mahallesi. Dar sokaklar üzerinde
yükselen 4-5 katlı binaların alt katlarında bakkal, kahvehane, fırın gibi
dükkanlar var. Dükkân sahipleri genellikle o apartmanda daire sahibi. Buraları
otel şeklinde işleten de var, günlük ya da aylık olarak kiraya veren de. Kimisi
tek odalı, kimisi ise iki odalı. Evlerin birçoğu harabe gibi. Ülkelerinden
yatak döşek göç eden birçok Suriyelinin, bu hizbe yerlerde oturacak divanları
bile yok. Apartman önlerinde biriken, çıplak ayaklı küçük çocuklar da içler
acısı hallerini anlamaya yetiyor. Evleri ziyaret etmek için izin almak
istediğimiz ev sahipleri, medyaya tepkili: “Yaptıkları halde kiraya verdiğimiz
mekânları o kadar kötü gösteriyorlar ki! Yalan haberlerden artık bıktık.”
Küçükpazar sokakları...
ESED KORKUSUNDAN FOTOĞRAF VERMİYORLAR
Dar sokaklardan geçerek, mahallenin meydanındaki kalabalığı
fark ediyoruz. Burada, küçük bir kahveden Suriyeli mültecilere küçük torbalar
halinde gıda yardımı yapılıyor. Kahvenin sahibi de yıllar önce Suriye’den göç
etmiş bir Türk. Adını vermiyor; ama onları en iyi kendisinin anladığını
söylüyor. Erzak torbalarının içinde bakliyat var. İtiş kakış bir anda
genişliyor. İnsanlar yardım alabilmek için birbirini ezecek hale geldiğinde,
arbede nedeniyle dükkânın kapıları kapatılıyor. Mahallenin yerlileri de bu
tablo karşısında şaşkın. Yardımı Yeldeğirmeni Dayanışması adlı grubun yaptığını
öğreniyoruz. Gezi Olayları’ndan sonra Kadıköy Yoğurtçu Parkı forumu bünyesinde
gelişen bir mahalle forumu, bu.
Yardım yapılan dükkânı karşıdan gören marketin önünde
biriken Suriyeli gençlerin, liderleri saydıkları bir ağabeyleri var; ancak
konuşmak istemiyor. Gençlerden, adını vermek istemeyen birisi çıkıyor öne. 7 ay
önce Halep’ten, 15 aile göç etmişler. Kampa neden yerleşmediklerini “Kampa
sevmediğimiz bir ortam var. Çalıştırıyorlar; ama maaş vermiyorlar.” diyerek açıklıyor.
İstanbul’a hiçbir güvenceleri olmadan gelmişler. Geçimlerini tekstil işçiliği
yaparak, işportacılıkla ya da su satarak sağlıyorlar. Günlük kazançları, 20-30 lira
civarında. Bu, bir tanesinin kazancı. O kiraya, diğerlerinin kazandığı yemeğe
gidiyor.
Savaş, onları hiç bilmedikleri bir yere taşıdı. Küçükpazar'a...
20 yaşlarındaki Hüsnü ise Halep’te araba alıp satıyormuş. “Orada
evimiz, arabamız vardı. İşimiz iyiydi.” diyor. Yürüyerek Şanlıurfa
Ceylanpınar’a kaçmışlar. Esed’i desteklediklerini söyleyen Hüsnü, “Araplar da
Amerikalılar da hain.” diyor. Türkiye için de iyi şeyler düşünmüyor. Fotoğraf
çekmek istiyoruz, kabul etmiyor. Korkuyor. Neden korktuğunu ise şöyle
açıklıyor: “El Cezire haber yaptı, Suriyeli istihbaratçılar da gelip gelip
buradakileri götürdüler. Mülteci gibi gelip, buradan alıp götürüyorlar. Aynı
akıbeti yaşamak istemiyoruz.” Hüsnü’nün etrafını çevreleyen gençler ise
konuşmaktan kaçınıyor. Sadece birisi, neden fotoğraf çektirmediklerini
sorduğumuzda, “Esed ve adamları, Şebbiha, Türk medyasında çıkan her şeyi
izliyor. Siz bizi fotoğraf olarak bastığınızda, bunu görürler. Suriye’ye
döndüğümüzde de Türk medyasına konuştuğumuz için bizi mahvederler.” diyor.
SURİYELİLERLE MAHALLELİLER ARASINDA GERGİNLİK VAR
İlerlediğimiz sırada, mahalleye giren, yüklü bir Renault
Toros araba dikkatimizi çekiyor. İçindekilerden birisi de 30 yaşındaki Yaser.
Türkçeyi iyi konuşuyor. Suriye’de öğrenmiş. Halep’ten iki ay önce kaçmışlar.
Gaziantep Karkamış’tan Türkiye’ye geçmişler. Orada evlerini, tarlalarını
bırakıp ayrıldıklarını anlatıyor. Çiftçilik yapıyorlarmış. “Bugün geldik İstanbul’a.
Daha önce Şanlıurfa’daydık. Adana’dan kiraladık arabayı. Yer yok, nereye
yerleşeceğimizi bilmiyoruz. İstanbul’da çok iş var dedikleri için geldik. Burada
ne iş olsa yaparım.” diyor. 30 kişi gelmişler. “Bu kadar küçük yerde
sığınabilecek yer bulabilir misiniz?” diye sorduğumda, “Vallahi bilmiyoruz.
Bulamazsak döneceğiz.” diyor.
Mülteciler, hizbe yerlerde kalıyor.
Tam bir hafta sonra bir sabah vakti tekrar gidiyoruz
Küçükpazar’a… Mirza’nın bakkal dükkânı, kahvaltılık alışverişe yapmaya gelen
Suriyeli çocuklarla dolu. Manzara aynı. 3-4 yumurta, yanında tırnak pide. Öğünleri
bu. Mirza, Küçükpazar’ın yıllardır göçmenlerin sığınak noktası olduğunu,
Suriyelilerle birlikte değişen en önemli şeyin, sokaktaki çocuk sayısının
artması olduğunu söylüyor. Yine de söylemeden geçemiyor. “Semt sakinleriyle
Suriyeliler arasında bir gerilim başladı. Hatta dün gece (önceki Cuma gecesi)
kavga çıktı.” Kavganın nedeni ise semtin, Suriyelilerin yaptığı gürültüden
rahatsız olmaları. Semtte bulunan Karadeniz Otel’in resepsiyonuna bakan Aziz
Bey’le konuştuğumuzda da Suriyelilerin yaşam tarzının çevreye rahatsızlık
verdiğini söylüyor: “Bizim otelde, bir odada dört kişi kalıyorlar. Onları da
bugün çıkarma niyetim var. Tartışıyorlar, huzursuzluk veriyorlar. Biz de
huzursuz oluyoruz.” Günlüğü 30-35 lira arasında değişen odalarda, paralarının
yettiği nispette kalıyorlar. Aziz Bey, en fazla 1 hafta kaldıklarını,
birçoğunun İstanbul’da umduklarını bulamayıp Urfa’ya ya da Antep’e geri
döndüğünü anlatıyor.
PARKTAKİLERİN HALİ, İÇLER ACISI
Küçükpazar’dan ayrıldıktan sonra, parklarda yaşayan
Suriyelileri merak ettiğimiz için Bahçelievler Belediyesi’nin yanı başındaki
bir parka gidiyoruz. Parka girer girmez, Suriyeli küçük çocuklar etrafımızı
sarıyor. 4-5 aile, parkın sınırlarını da çizen, yüksek koruların altına
tünemiş. Sebepsiz değil. Annesinden süt emen bebeğin bile olduğu görünce,
korunaklı bir alan seçmek zorunda kaldıklarını anlıyoruz. Bir gece önce yağan
yağmurdan korumaya yetmese bile… O bebeğin babası, 42 yaşındaki Hüseyin Abdu. 3
çocuğu daha var. İstanbul’a bir gün öncesinde gelmiş. Şam’dan kaçmışlar. Orada
ayakkabı boyacılığı yapan Abdu, beş parasız halde ne yapacağını bilmiyor.
“Kiraya gücüm yetmez. Hiç param yok. Dünkü yağmurda çoluk çocuk ıslandık.
Başımızı koyacak bir eve ihtiyacımız var. Param olsa geri dönerim.” diyor. Kendilerini
İstanbul’a getirip para almayan otobüs sahibini de hayırla anıyor.
Hüseyin Abdu ve ailesi, Bahçelievler Parkı'na sığındı.
39 yaşındaki Ahmet Hasan’ın durumu da Hüseyin Abdu’dan
farksız. Suriye’nin Türkmenlerinden. 3 aile sığınmışlar, Bahçelievler’deki
parka. Kendisinin, kardeşinin ve amcasının ailesi… 7 çocuğu, karısı ve
ninesinin yükü, onun sırtında. O ise 10 yıldır kalp hastası. 4 gün Gaziantep’te
kalıp İstanbul’a gelmişler. “Burada kalmayın. İstanbul’a gidin. Orada size çok
yardımcı olurlar.’ dediler. Bizi getiren kişi para almadı. Abi-kardeş bize
yardım ettiler.” diyor. Kampa yerleştirilmek istenseler de, sürekli itiş-kakış
yaşanan bir yerde, hasta olduğu için kavga edecek gücünün olmadığını söylüyor.
Halep’te çölde yaşıyorlarmış. Evleri yıkılmış, arabaları gitmiş. Geri dönecek
mi? “Savaş bitsin, yürüyerek bile evimize dönmeye razıyız.”
Ahmet Hasan'ın göç eden ailesi, üç kuşak. Bir an önce savaş bitsin istiyorlar.
Parktaki en yaşlı kişi ise Ahmet Ali. Yaşını vermiyor; ama
yüzünde savaşın, acının ve zamanın derin izleri var. Halep’ten bir hafta önce
kaçak girmişler. Konuşmak için bizden para istiyor. Kaçamak sorularla,
hikâyesinden paylaştıkları sadece; Kilis’ten Türkiye’ye girmeleri,
İstanbul’daki tanıdıklarının, kendilerine “Burada her şey var.” diye umut
vermesi; lakin umduklarını bulamamaları. Parasızlık aileyi geri dönüşe de
zorlamış: “Çocuğum ve torunum iş bulabilmek için Nizip’e gittiler.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder