Nail Keçili, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Alparslan
Türkeş ve Tansu Çiller gibi çok sayıda siyasiye danışmanlık yapmış bir isim.
Sahip olduğu reklam ajansıyla Türkiye’nin en büyük firmalarıyla çalışan
Keçili’nin imrenilen bir hayatı vardı. Şöhreti, zenginliği derken, 2009 yılında
Kasırga Operasyonu’nda tutuklandı. Egebank ve Etibank davalarında hâkim
karşısına çıkan Keçili 15 ay hapis yattı. 2010’da Egebank, 2011’de Etibank
davasından beraat etse de hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Mal varlığını,
müşterilerini ve ağırlığını kaybetti. Sahibi olduğu Cen Ajans’ı toparlamak için
mücadele veren Keçili, bugünlerde siyasete atılmaya hazırlanıyor. Annesi,
Kanuni Sultan Süleyman’ın 14. kuşaktan torunu olan Nail Keçili’nin büyükbabası
Nasuhi Baydar ise Fenerbahçe’nin kurucusu ve ilk yönetim kurulu başkanı. Baba
tarafı ise çok daha çarpıcı bir hikâyeye sahip…
Nail Keçili, bugünlerde davası görülen 28 Şubat
sürecinin Turgut Özal döneminde başladığını iddia ediyor. 28 Şubat sürecinde
Başbakan Erdoğan’la çalışan Keçili, önemli bir açıklamada bulunuyor: “Dönemin
Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, Kenan Evren’e benim için ‘Erdoğan’dan
uzak dursun’ dedi.”
FATİH VURAL
Babanızın babası, İttihat Terakki kadrosundan
Yenibahçeli Nail. Babıâli Baskını’na katılıyor. İzmir suikastına katıldığı
gerekçesiyle İstiklal Mahkemeleri’nde idam ediliyor…
Kardeşi Yenibahçeli Şükrü idamdan kurtuluyor.
Zannederim “Ağabeyimi asın.” diyor. Dedemi İzmir Suikastı’yla hiçbir alakası
olmamasına rağmen asıyorlar.
Babanız Nadir Bey, dedenizin asılmasından Mustafa
Kemal’i sorumlu tutuyor. Park Otel’deki bir davette, Mustafa Kemal girdiğinde
ayağa kalkmıyor, mesela…
Bunu babam anlattı. O öldüğünde 13 yaşındaydım.
Sarıkeçili aşiretinin başıydık biz. Orta Asya’dan göç etmişiz, Ertuğrul Gazi’nin
çocuklarıyız. Savaşçı bir tarafımız var. Babam bundan cesaret alarak Atatürk’ün
üzerine gidiyor. Atatürk de “Bu kim?” diyor. Diyorlar ki, “Yaveriniz
Yenibahçeli Şükrü’nün yeğeni.” Babam, amcasıyla da selamı sabahı kesmiş. Babamı
çağırtıyor, Atatürk. “Önce şu amcanın bir elini öp.” diyor. Daha sonra da
“Babanı ben astırmadım. İsmet astırdı.” diyor. Murat Bardakçı bana o kararda
Atatürk’ün da imzası olduğunu söyledi. Ondan sonra da babamın İsmet Paşa’yla
savaşı başlıyor.
Nasıl bir savaş?
İsmet Paşa sürekli babamın zenginliğine vurmaya
başlıyor. Çankaya’dan bakıldığında Etlik’teki çiftliğimizde çok elektrik
yanıyor diye, elektrikleri söktürüyor. DP döneminde babam, İstanbul’un
imarından sorumlu kişi oluyor. Sabahleyin Taşlık’a gidiyorlar. İnönü’nün evinin
önünde bir çıkıntı vardır. Sabah 5 buçukta oğlu İsmet Paşa’ya “Baba bunlar evi
yıkacaklar.” diyor. Sırf İsmet Paşa’nın evini yıkmamak için Adnan Bey ve babam,
o Maçka’daki adaya el sürmedi. Ama İsmet Paşa, o 27 Mayıs’ta Adnan Menderes’i
astırdı, babamı mahvetti!
Babanız Nadir Bey, Demokrat Parti milletvekili.
Başarılı bir işadamı iken de 27 Mayıs Darbesi’yle iflas ediyor. Annenizin terk
etmesiyle de intihar ediyor. Travmatik bir çocukluğunuz olmalı?
Babam bana yazdığı vasiyette, siyasete atılmamamı istemedi.
8 sene Özal’la yan yana çalışan, Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş’le çalışan
biri olarak siyasete atılmadım. Ama Alparslan Bey, “Hayatının sonuna kadar bu
adamın kılına dokunulmamasını sağlayacaksınız. Bu size vasiyetim.” diyor.
Gerçekten de MHP’liler, ben bilmeden, uzun yıllar beni kollamış. Zaman geçiyor,
Mehmet Ağar bana “Öldürüleceksin.” mesajı yolluyor.
MESUT YILMAZ HINCI NEDENİYLE, HAPSE GİRMEMİ İSTEDİ
Neden?
O sırada İtalya’da bulan Öcalan’a yönelik
“Makarnanıza kan damlatmayın.” diye bir kampanya yapmışız. Öcalan da İtalya’yı
terk etmiş. Ardından da yakalanmış. PKK da beni öldürecek. Nitekim
Diyarbakır’da iki erkek, bir kadından benim dokümanlarım çıkıyor. Mehmet Ağar
“Sen devlete hizmet eden bir adamsın. Sana iki koruma verebiliriz. Mutlaka
zırhlı arabaya bin.” diyor. Zırhlı arabaya biniyorum. Arnavutköy’deki
berberimden duyuyorum ki Sadettin Tantan, “Bu herif kim ki korumalarla geziyor?
Bunun anasını bellemek lazım.” diyor. Ben can derdindeyim. PKK, ölüm listesinin
ikinci sırasına yazmış. Daha sonra DSP-MHP-ANAP koalisyonunda İçişleri Bakanı olan
Sadettin Tantan gelip de
“Nail Keçili’yi içeri atıyoruz.” dediğinde, Mesut Yılmaz “Tamam.” demiş. Bunu
kendi anlattı. Çünkü Mesut Bey, parti başkanı olmasın diye, ben Turgut Bey’e
telkinde bulunmuşum! Arkasından devam etti, “Tansu Çiller’i uzun süre Başbakan
tuttun.”
Sanırım Emniyet Genel Müdürü’ydü, bugünkü Reina’nın yerinde Havana vardı. Ben o zaman Tanıtım Sektörü Eşgüdüm ve Araştırma Derneği’nin (TASEAD) başkanıydım. 22 ABD’li işadamı iş yapmak üzere Türkiye’ye geliyor. Gece de Havana’ya gidiyorlar. Gece 12.00’de robocop’lar geliyor içeri, heriflerin kimliği yok diye, 22 Amerikalı içeri tıkılıyor. Ertesi gün, bir daha gelmemeye yemin ederek Türkiye’den gidiyorlar. Ben de beyanat verdim, “Bu hadiseler Türkiye’yi çok zorlar.” diye.
Biyografi kitabınıza göre, Başbakan olmadan önce
Tayyip Erdoğan’la çalıştığınız dönemde, bir Genelkurmay Başkanı, Kenan Evren’e telefonda
“Söyleyin Nail Keçili’ye, Erdoğan’dan uzak dursun!” diyor. Kimdi o Genelkurmay
Başkanı?
Benim hapse girmemden 3 ay evvel. O tarihteki
Genelkurmay Başkanı kimse, o.
Hüseyin Kıvrıkoğlu…
Bana bunu söyleyen de Kenan Paşa’nın doktoru.
Marmaris’te Kenan Paşa’yla çok yakın oturuyorduk. O sırada dost olduk. Politik
açıdan Genelkurmay’la son derece terstik. Ama benim denizciliğim ve o tarihte
Açık Deniz Yarış Kulübü’nün ‘vice commodore’u olarak görev yapmam nedeniyle de
beni Ankara’ya çağırdılar. Amiral Işık Biren Paşa da “Sana Türkiye’nin tanıtımı
görevini emrediyoruz.” dedi. Ben de “Emredersiniz komutanım.” dedim. Ondan
sonra Atatürk’ü Time dergisine kapak yaptık. Arkasından da Kenan Paşa’yı Time’a
kapak yaptık.
Tayyip Erdoğan’la yolunuz nasıl kesişti?
İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı döneminden
yakinen tanıyorum.
Ama Erbakan’a uzaktınız…
Hayır değildim. Tansu Hanım’ın danışmanıydım,
Erbakan’ın ortağı olduğu dönemde. Bir de, geçmişte Türkiye Odalar Birliği Genel
Sekreteri’ydi Erbakan. Ben de Kıbrıs birliğinde komando olarak askerliğimi
yapıyordum. Sonra Ankara’ya tayin ettirdim kendimi. Sonra da Amerikan Askeri
Yardım Kurulu olan JUSMAD’a gittim. Sonradan CIA’in yeri olduğunu öğrendim.
Orada Türk karargâhının sorumluluğunu verdiler bana. O tarihte üvey babam
Ertuğrul Soysal, Odalar Birliği Yönetim Kurulu’nda. Bunlar Ankara’ya toplantıya
gelirlerdi. Hoca da genel sekreterdi.
Tayyip Erdoğan’a gelirsek…
Tayyip Bey, İstanbul Belediye Başkanı iken,
Tarabya’nın tepesinde eskiden umumhane olan bir yeri satın aldım. Orayı baştan
sonra restore ederek, bütün o mahalli düzeltmeyle bir reklâm ajansı binası inşa
ettik. Bir pazar günü teşekküre geldi, Tayyip Bey. “Böyle bir yere böyle bir
şey yaptınız.” diye. O zaman bir zaafım oluştu kendisine. Hapishaneden
çıktıktan hemen sonra, bir aracı arkadaşımız vasıtasıyla beni çağırdı. Bana
İstanbul’u gezdiriyordu. Yaptıklarını ve felsefesini anlatıyordu. Hazırlık
yapıyorduk. O sırada beni içeri attılar. Atmalarının bir sebebi de buydu!
Erdoğan’la çalışmanız mı?
Evet. Genelkurmay Başkanı, Kenan Paşa’ya “Tayyip
Erdoğan’dan uzak dursun.” diye telefon ediyor. Tantan da beni içeri atmaya
kafasına takmıştı. Arkasında da o dönemin Maliye Bakanı Zekeriya Temizel vardı.
28 Şubat!
SUNA KIRAÇ, “SİYASİ OPERASYONLARDAN VAZGEÇ” DİYE
UYARMIŞTI
28 Şubat sürecini nasıl gözlemlediniz?
28 Şubat, Turgut Bey döneminde başladı! O zamanki
büyük imparatorluklar, Gümrük Birliği konusunda hükümetle dalaşmaya
başlamışlardı. Bunların çoğu Genelkurmay’a yakın insanlardı.
Size nasıl döndü, 28 Şubat?
Çok komik bir şekilde! Bana Suna Kıraç, holdinginin
başında olduğu dönemde hep derdi ki, “Siyasi operasyonlardan ve Sabah
gazetesinin reklâm ajansı olmaktan vazgeç.”
Ne zamandı bu?
1995’ten itibaren. Ben de kızardım. “Benim orada
olmam. Sizin lehinize.” gibi laflar ederdim, Koç Holding’in işlerini yaptığım
için. Ben hapse girdikten sonra, Koç Holding benle bir tane işini bırakmadı.
Biz anormal yedik dayağı.
İntiharı ne zaman düşündünüz?
Hapishaneden çıktıktan sonra. Her şey normal gidecek
sanıyordum. Önce altımdan araba gitti. Arkadan işyerim, adamlarım, ortak
olduğum şirket, evim, mallarım, hayatım, müşterilerim gitti. E.C.A. dışında
hiçbiri selam bile vermedi. Ben hastanede basamak atladım! Yanıma gelen arkadaş
Osmanlı profesörü. ABD’de okumuş. 57 tane Kuran meali var. Düşün… Koğuş
arkadaşlarım Cavit Çağlar’la, Dinç Bilgin hastaneye yerleşmişlerdi.
DİNÇ BİLGİN, TMSF’DEN PARASINI ALDI
Neden Etibank’tan kredi aldınız?
Reklamcılıkta bir adet vardır. Gazetelerden,
televizyonlardan, radyolardan erken yer alırsın. Boş yer alıyorsun. İnanılmaz
indirim yapıyorlar, çünkü parasını peşin ödüyorsun. O dönem Dinç Bilgin’in de
gazetesinden boş yer alıyoruz. Normal para akışımızı bozmasın diye kredi alarak
yapıyoruz. Çünkü krediye verdiğimiz faizin çok üstüne para kazanıyoruz.
Yaptığımız şey de bu. 15 milyon dolara aldığımız yerle, o sene 65 milyon
dolarlık iş yapmışım ben. Etibank’tan çok düşük faizle verdi bize o parayı da,
Dinç Bilgin. Yerlerin 2 milyon liralık kısmını kullandık. Turgay Ciner’e
gazeteyi devretti. Ciner’den bir mektup geldi bize: “Siz anlaşmayı Dinç
Bilgin’le yapmışsınız. Onunla bir ortaklığımız yok.” dedi. Bize 2 milyon
liranın faturasını kesti.
Sonra?
Dinç Bilgin’in oğlu, fotokopisini çekmek için
Turgay’ın elinden öz mukaveleyi alıyor. Ama aslını kendisine alıp, fotokopisini
Turgay’a veriyor. Ondan sonra gizli mukaveleyi de TMSF’ye veriyor. Böylece
Sabah grubu, TMSF’ye devroldu. O 2 milyon liralık fatura TMSF’ye kalınca,
faiziyle 58 milyon dolar ödememi istediler. O zaman sıkıştırınca, Dinç Bilgin
“Evet, bunlar benim borcumdur.” dedi. Şimdi bitti, TMSF’yle işi. Parasını da
aldı. Bilgin’in bana 100 milyon dolar borcu var. Gayrimenkullerini haczettik.
Eğer bizle protokol imzalamazsa kısa süre içinde satacağız.
FATİH ÇEKİRGE, “DARBE YAPACAKLAR” DİYE UZAN’I KANDIRDI
Cem Uzan’la aranız nasıl?
Dostum değildir, arkadaşımdır. İçlerinde şeytan vardır. O şeytan dışarı çıktığında kötüdürler, çıkmadığında iyidirler.
Tayyip Erdoğan’a neden saldırgan bir tavır izlediler?
Gazeteci Fatih Çekirge doldurdu. Fatih Çekirge, “Yarın ihtilal olacak. Ona göre tavır alın.” derse, ne yaparsınız? Hatta Genelkurmay’dan da Cem’e böyle bir şey söylemişler. Cem de gaza geldi.
TÜRKİYE’Yİ LİBYA YAPACAKLARDI!
Geçtiğimiz gün “Siyasete atılacağım.” diye bir tweet attınız…
Siyasete atılacağım. AK Parti’ye bir hafta evvel üyelik için müracaat ettim. Cevap gelmedi. Kabul etmeyebilirler. Saygı duyarım. Alternatif partim de MHP’dir.
Gezi Olayları’nı nasıl değerlendirdiniz?
Provokasyonun daniskası! Hâlâ uğraşıyorlar. Eskiden bunlar yeraltı teşkilatları tarafından yürütülürdü. Şimdi yerin üstüne çıktılar.
Neden rahatsızlar?
Hiçbir çaren kalmamışsa ne yaparsın? Muhalefetin hiçbir çaresi yok. Turgay Ciner anlattı bunu bana. İçişleri Bakanı, Jandarma Genel Komutanı ile anlaşıyor. Bunlar Mesut Yılmaz’ın kardeşi Turgut Yılmaz’ı içeri tıkacaklar. Mesut Yılmaz'ın içinde yer aldığı hükümet düşecek. Yeni hükümet kurulana kadar İçişleri Bakanı, Başbakan olacak. Libya örneği bir yapı kurulacak. Bütün hedef buymuş. Bunu Turgay Ciner’den duydum, sonra da teyit ettiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder