Özer Uçuran Çiller’i, Tansu Çiller’in eşi olarak biliyoruz.
Siyasetten sonra, 2000’li yılların başından itibaren alternatif tıp, düşünce ve
pozitif bilimler alanında kalem sallayan Çiller, geçtiğimiz günlerde “Tanrı
Parçacığının Sırrı” isimli kitabını yayımladı. Bu kitabında, parçacıktan ziyade
‘Tanrısal enformasyon’ dediği şeyin önemli olduğunu yazıyor. Evreni terk
edebilen gravitondan yola çıkarak, bir ‘hiper evren’in ve onun merkezinde de
Yaratıcı’nın, Allah’ın olduğunu söylüyor. Röportajımızda siyasete de değinen
Özer Uçuran Çiller, 28 Şubat’a dair “Tansu Hanım’ı yıkmadan Erbakan’ı
yıkamazlardı.” diyor.
FOTOĞRAFLAR: ALİ KEMERTAŞ
Sahiden de
“CERN’dekilerin bana gelmesi lazım.” diyecek kadar iddialı mısınız, Tanrı
parçacığıyla ilgili?
Hürriyet gazetesinde hakkımda “CERN beni keşfedemedi.” diye
başlık atıldı. Ben katiyen öyle bir şey söylemedim. Ben nasıl CERN’e giderim?
Onlar bilim adamı. Ben ilim adamıyım. Ama bilimi de kullanıyorum. İlimle bilim arasında
dünyalar kadar fark var.
Mesela?
İlim bana göre Tanrı’nın var ettiği gerçekleri anlamak için
yapılan araştırmalardır. Ama bilim, dünya gerçeklerini anlamak için yapılır.
Ben ilim adamıyım. Çünkü bunun üzerine beş-altı tane kitap yazdım.
KÖKLERİM, HZ. EBUBEKİR’E VE MEVLANA’YA DAYANIYOR
Sizi yönetici,
işadamı ya da siyaset danışmanı olarak tanıdık. İlim adamlığı, bastırılmış bir
kimlik miydi?
Tabii bastırılmış bir kimlikti; ama küçüklükten beri,
rahmetli babaannemin etkisiyle, okul haricinde beş vakit namaz kılıyordum. Çok
istisna bir insanın Zembilli Ali Efendi’nin, Ali Cemali’nin yaptırdığı bir
secere var. Bu adamcağız, hem Yavuz Sultan Selim hem de Kanuni döneminde, 24
sene, ölene kadar Şeyhülislamlık yapmış bir insan. Hz. Ebubekir’e kadar gidiyor
soyumuz.
Secerede Mevlana da
var sanırım?
Mevlana, 22 . göbekte, büyük dedemin kardeşinin oğlu. Babam
ve dedem tarafından akrabayız. Bu bir genetik. Bunca yıl uğraşmadım da neden
şimdi ilimle uğraştığımı anlatıyorum. Bu secere, Tansu Hanım politikayı
bıraktıktan sonra, babamın kardeş çocuğu tarafından intikal etti. Varlıklı
olmayan bir aileden gelmem de bir faktör.
Nasıl bir aileden
geliyorsunuz?
Babamın bir marketi vardı. Babam 1945’ten 1980 yılına,
ihtilale kadar Caddebostan’ın muhtarıydı. İhtilal oldu. Babamın yerine bir
albay atadılar. Babam da birkaç ay sonra öldü.
Kahrından mı?
Zannetmiyorum. Aksettirmiyordu; ama herhalde üzüntü. Onun
için bir uğraştı. O uğraş bitince, insan da herhalde “Öbür tarafa gideyim.”
diyor. (Gülüyor)
Öyleyse bir beyaz
Türk değilsiniz?
Hayır, hayır. Bizim kökümüz, Semerkant’tan geliyor. Belirli
bir kol, Konya’ya geliyor. Karaman Ailesi çok önemli bir aile. Savaşçılar da.
Osmanlılarla devamlı savaşıyorlar. Sonra Osmanlılara yeniliyorlar. Daha sonra
Fatih semtine yollanıyorlar. Bulgaristan alındıktan sonra Fatih’teki
Karamanlılar da oraya naklediliyor. Dedem, Bulgaristan’dan gelip Mudanya’ya
yerleşiyor.
Ama Tansu Hanım bir
beyaz Türk değil mi?
O, beyaz Türk tabii. Selanik’in başı olan Ali Paşa’nın
torunu, Tansu Hanım.
‘HİPER EVREN’DE YARATICI VAR
Kitaba gelirsek…
CERN’de ‘Tanrı parçacığı’nı bulmak için deneyler yapılırken, siz, Tanrısal
enformasyonun (bilginin) şifrelerini bulmanın önemli olduğunu
söylüyorsunuz…
Materyalistler, Darwin’istler hep evrimle başlıyor oraya.
Ama evrimin nasıl olduğu, ilk protozoanın nasıl yolculuğa başladığını pas
geçiyorlar. Ben, ta big-bang’den yani büyük patlamadan alıyorum. Büyük patlama
oluyor, radyasyon yayılıyor. O yayıldıktan sonra milyonda bir saniyede
parçacıklar çıkıyor. Bu parçacıklar, radyasyonu absorbe ediyor ve o sırada
madde ve anti-madde ortaya çıkıyor. Yine saniyenin milyonda biri kadar bir
sürede hem parçacık yani Higgs bozon parçacığı hem de anti-madde yok oluyor ve
ortaya madde çıkıyor. Dünyamız, güneşten kopuyor. Kabuk bağlıyor. Büyük
yağmurlar, okyanusları oluşturuyor. Okyanus sularında beş element; oksijen, hidrojen,
karbon, azot ve fosfor var. Bana göre Tanrı parçacığı nedeniyle amino asit ve
nükleik asit zinciri oluşuyor. Amino asit, hücrenin yapıtaşı olan proteindir.
Bu bilgi bizim DNA’larımızda. Bütün bu oluşum içinde ilk protozoan, yani kendi
kendini kopyalayan tek hücreli bir organizma ortaya çıkıyor ve evrim yolculuğa
başlıyor.
Tanrısal enformasyon
nerede?
Burada kilit nokta, o beş elementin nasıl amino asit zinciri
oluşturduğu. İşte ben orada “Enformasyon var.” diyorum. Bilgisiz oluşması,
olasılık dışı. Madde oluştuktan sonra anti-madde yok oluyor. Şu anda anti-madde
yok. Ama dünyada her şeyin bir karşıtı var. Karşıtı olmayan tek şey madde. Hâlbuki
madde de evrenin temel taşı.
Anti-maddenin akıbeti
nedir sizce?
Tanrı parçacığıyla, anti madde; maddenin içinde ve maddeye
form veren bilgi, o. Yani o Tanrı parçacığı, her şeyin başı o. Bu tezimi savunan bir kitap görmedim. John
Miller, Einstein’den sonra, fizik teorisinin babası. Fizik teorisinin üç
dönemden oluştuğunu söylüyor. Birinci dönem, parçacıklar. Proton ve nötronun
altındaki parçacıklar bunlar. İkinci dönemde, alanlar var. Üçüncü dönemde, her
şey enformasyon.
Tanrı parçacığının
içindeki o enformasyonun anlaşılabileceğine inanıyor musunuz?
Foton nedir? Işınım. Saniyede 300 bin kilometre hareket eden
bir ışınım. Kütlesizdir, madde değildir, bir ışıktır. Graviton da kütlesiz.
Fakat onun karşıtı yok. O da bir bozon. 6 tane bozon var. Bunların 4 tanesi,
ayar bozonu. Bir tanesi, Tanrı parçacığı. Bir tanesi de gravitondur. Onu daha
göremediler. ABD, gravitonu üretme çalışmaları yapıyor. Graviton, bizim
evrenimizi terk edebiliyor. Gravitonu ilk yazan da Einstein’dır. Terk
edebiliyorsa nereye gidiyor? Demek ki bir ‘hiper evren’ var. Hiper evrenin
merkezinde de Yaratıcı yani Allah var.
DEMİREL, 270 NOTER TASDİKLİ BELGEYİ KABUL ETMEDİ
Bütün bunlarla
ilgilenirken, aile içinde kendinizi ifade etmekte zorlandınız mı?
Yoo, katiyen. Mesela Tansu Hanım’a evlenme teklif etmeden
önceki buluşmalarımızda hep “Yaratıcı nedir, yaşam nedir?” gibi konularda
konuşurmuşum. (Gülüyor) Tabii evlenince bir yaşam gailesi başlıyor. Sıfırdan
başladık. ABD’de 8 sene kaldık. Orada 100’er 200’er dolar paralarla kendi
işlerimizi yaptık. Zorluklarla dolu bir hayat hikâyesi.
Kırılma noktası ne?
Öyle bir yaşam gailesi vardı ki, onu düşünemiyorduk. Sonra
iki çocuk ve politika. 12 sene mahvetti bizi.
Tansu Hanım dönemine
baktığınızda, yanlış yaptığınızı düşündüğünüz neler var?
Hiç öyle bir şey demedik. Tansu Hanım bana göre çok çok iyi
bir başbakandı. Ben tabii yardımcı olacaktım. Tahsilli, kafası çalışan biri
olarak ben de kendi fikrimi söylüyordum. Tek başına iktidar değildi ki!
Koalisyonlar vardı. İstediğinizi yapamıyordunuz ki!
28 Şubat sürecinin,
Erbakan’a değil de Tansu Hanım’a karşı yapıldığını mı düşünüyorsunuz?
Tabii, öyle başladı. Zaten oradan yıktılar. Arka planda
merhum Erbakan’a yönelikti, bu. “Din ülkesi mi oluyoruz?” anlamında,
rahatsızlık oradaydı.
Tansu Hanım böyle bir
kaygı duydu mu?
Hiçbir kaygı duymadı. Askerlerle arası çok iyiydi onun. Ama
Erbakan’ı yıkmak için, önce Tansu Hanım’ı yıkmak gerekiyordu. Nitekim yıktılar.
O dönemde bildiriler hazırlanıyor, “Büyük bir kaos var.” diye. MGK’dan bir sürü
karar çıkıyor. Zaten başta bir protokol vardı, Refah’la. İki sene Erbakan,
Başbakanlık yapacak, iki sene de Tansu Hanım yapacak. Erbakan da bir seneyi
doldurmuştu. Tansu Hanım, “Madem size tepkililer. Başbakanlığı ben alayım.”
diyor. Ondan sonra, “Ben bu hükümetin kurulmasına ‘evet’ diyeceğim.” diye, 270
noter tasdikli belgeyle gidiyorlar; ama Cumhurbaşkanı Demirel kabul etmiyor.
Hükümet kurma görevini Mesut Yılmaz’a veriyor. 2002’ye kadar kaos dönemi
başlıyor.
KOALİSYON VARSA, ASKER İSTEDİĞİNİ YAPAR
Demirel’e kırgın mı
Tansu Hanım?
Kimseye kırgın değil. Siyaset bu, kırgınlık kaldırmıyor.
Bugün Kürt sorununun
çözümü noktasında gelinen noktayı nasıl görüyorsunuz?
Vallahi her şey yerini bulacaktır. Yapılanların çoğu doğru.
Ama bana göre en önemlisi, Arap Baharı’nın uğradığı ülkelerle uğraşıyorsunuz.
Tunus, Libya, Mısır, Suriye… Siz baharı getiriyorsunuz, arkadan sonbaharı
getiren başka bir kesim karşınıza çıkıyor. Suriye’de olmadı mı? Tarikatlar,
dinsel inanışlar büyük rol oynuyor burada. Ben de diyorum ki, cemeviyle caminin
yan yana durması çok önemli. Onu bir adım daha ileri götürüyorum.
Nasıl?
Bir de Şiilerle ilgili bir cami yapsınlar. Aynı din; ama
yorum başka. İnsanlar bir arada olurlarsa, o yorum yumuşayabilir. Asıl Arap
Baharı o zaman olur! Kendi dinimiz içinde önce toparlanmamız lazım. Ondan sonra
dinler arası diyaloga geçmemiz lazım.
“2002’ye kadar kaos
devam etti.” dediniz. Ardından gelen AK Parti dönemine bakışınız nedir?
AK Parti, çok şeyler başardı. Ama tek başına iktidar! Tek
başına iktidarın getirdiği bir rahatlık ve istikrar var. 12 yıldır istikrar var
Türkiye’de. Koalisyonlarda her kafadan bir ses çıkıyor.
Asker-sivil
ilişkileri?
(Gülüyor) O işte ilahi adalete giriyor. İstikrar olduğu
zaman ilahi adalet de çalışıyor herhalde. Askerin kışlaya girmesi doğru olandı.
AK Parti, tek başına iktidar olması ve gücü sayesinde bunu başardı. Eğer üçlü,
ikili koalisyon olsa, asker bir koalisyonun yanında olur, hiçbir şey
başaramazsanız. Sonra da asker istediklerini yaptırır. Anayasayı onlar yapmış.
Anayasa da her türlü müdahale hakkını onlara vermiş.
hazırlıksız gidilmiş (daha geçmişini, ailesini, beyaz türk olup olmadığını, soyisminin hikayesini bile bilmez gibi) ve rastgele sorulmuş intibaı veriyor.
YanıtlaSil