Tastamam eksik!

9 Ekim 2010 Cumartesi

Can Atilla röportajı 1

Yeni Çağ Fatih'ine 'New Age' yorum


FATİH VURAL, 2006


Türkiye'deki müzik dinleyicisinin beğenisi, enstrümantal ve new age müziğe doğru kayarken, müzik marketlerin raflarında bu kategoride yer alan albümlerin giderek çok daha sağlam bir altyapıya sahip olmaları gözlerden kaçmıyor. Ancak biri var ki, konsepti hem daha geniş hem de daha anlamlı. En başından söyleyelim ki, Can Atilla'nın SONY BMG etiketiyle yayımladığı 1453-Sultanlar Aşkına'yı yalnızca müzikal bir eser olarak değerlendirmek sanatçıya yapılmış bir haksızlık olacaktır. Müziğe tarihî perspektiften yansıyanları yükleme çabası içindeki Can Atilla, İstanbul ve fetih ile ilgili uzun bir okuma sürecinde bambaşka bir Fatih Sultan Mehmet'i keşfederek, notalara dökmüş. Şimdi bu keşfe dinleyiciyi davet ediyor: "Öncelikle Fatih'ten ve sahip olduğu dünya görüşünden etkilendim. Ankara'da bulunmama rağmen İstanbul'da da yoğun yaşıyorum; ama Surlar, Ayasofya, Rumeli Hisarı, Eyüp sultan gibi yerler Fatih'i tanıdıktan sonra bambaşka geliyor insana ve orada yaşananları bilince insan bir başka bakıyor İstanbul'a."




BİR DÜNYA İMPARATORUNU KEŞFETTİM

Kâinatın Efendisi, İstanbul'un fethini 8 asır öncesinden "İstanbul mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan! Ve onu fetheden ordu ne güzel ordudur!" ifadesiyle müjdelerken, Fatih ve askerlerini de övgüyle dillendiriyordu. Dünya ve İslam tarihi için varlığı bu kadar önemli olan bir hakanı müzikal bir çalışmaya taşıyan ilk kişi olmasını çok önemsiyor Can Atilla: "Bu, çok gecikmiş bir müzikal fikirdi aslında. Ama ilk kez bana nasip olmasının önemi bambaşka. Farklı bir müzikal konseptte başka bir şey çıktı ortaya."

Peki, nasıl bir Fatih portresiyle karşılaşmıştı? Kimdi anlatmak isteği Fatih? "Güçlü kişiliği; kendine olan aşırı güveni; askerî öngörüsü ve teknik olarak askerî teçhizat konusundaki dâhiyane buluşları; kendi inancının yanı sıra diğer inançlara duyduğu saygısı ve hoşgörüsü; Avrupa medeniyetine karşı ilgisi ve insanlık için iyi olabilecek tüm standartların kendi milleti için de geçerli olmasından duyduğu mutluluğu; resme, sanata, şiire olan duyarlılığı; yeni bir hayat ve standartlar özlemi… Tüm bunlar Fatih'i bir 'dünya imparatoru' yapan özellikleriydi."

Can Atilla, 1453-Sultanlar Aşkına'yı hazırlarken bir müzisyenden öte, bir sanatçı titizliliğiyle geçmişin izini sürmüş. Yaptığı albümü bu kadar değerli kılan şeylerin başında da bu emeği geliyor: "Roman, divan, araştırma yazıları, Osmanlı tarihi, yerli-yabancı eski dergiler, haritalar, müze dergileri, pullar, anekdotlar, Bizans tarihi, İtalyanca tarih kitapları, Fransız aile kütükleri antolojisine varana kadar birçok şey okuyarak şekillendirdim müziğimi." Tüm bunlardan en çok ilham aldığı şeyler ise Nezihe Araz'ın 'Fatih'in İçsel Dünyası' ile Namık Kemal'in 'Evrak-ı Perişan' isimli çalışmaları olmuş.

1453-Sultanlar Aşkına, konsept bir albüm olmasına rağmen, her parçanın kendi içinde bir bütünlüğünün olmasını, kılavuzluk yapan yazılı metinlerle anlıyorsunuz. Albümde yer alan 14 parçanın her biri için ayrı bir metin yazılmış. Önce Güneş Tutuldu isimli seslendirmenin ardından akan 1453-Fetih, Constantinopole, Boğaziçi Rüyaları, Yeni Hayat, Gülbahar, Rumelihisarı'nın Yapılışı, Zeynep Hatun'un Gizli Aşkı, Kahramanların Hikâyesi, Bellini Portreyi Yaparken, Ak Şemsettin'in Rüyası, Ayasofya Yakarışları, Valekarna Azizeleri ve Sultanlar Aşkına parçalarını gözü kapalı dinlediğinizde Fatih ve İstanbul'un birbirine ne kadar yakıştığını iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Parçalara yazılmış kısa metinleri okurken, tarihin oyununa gelip 653 yıl öncesinde, Fatih'in askerlerinin arasında buluyorsunuz kendinizi.

FATİH: BİTMEYEN AŞKLARIN EFENDİSİ

Metinlerin dinleyicinin isteği üzerine konulduğunu vurguluyor Can Atilla: "Bu metinler, dinleyici için bir anahtar sadece. Enstrümantal müziğin keşfedilmesi ne yazık ki Türkiye için oldukça yeni. Albümde bu kısa metinler sadece dinleyiciye yol göstermek için yazıldı. Cariyeler ve Geceler albümümü dinleyenler, birikimlerimi neden bir metin aracılığıyla paylaşmadığımı sordular ve ben de onlara hak verdim." Albümde yer alan metinler İngilizce de yazılmış. Bunun nedeni de Atilla'nın bir önceki albümü olan Cariyeler ve Geceler'e yabancı dinleyicilerin gösterdikleri yoğun rağbet olmuş.

Cariyeler ve Geceler ile 1453-Sultanlar Aşkına'yı mukayese ettiğinde en çok zorlandığı şeyin araştırmalar olduğu itirafında bulunuyor Can Atilla. Cariyelerle ilgili son derece az metin bulabildiğini; ama fetihle ilgili çok sayıda doküman, belge ve eserin karşısına çıktığını söylüyor. Bu zenginlik, sunuş biçimini de etkilemiş: "Dramatik atmosfer içeren konu başlıklarını belirledim ve o konularda gidebildiğim en derine gittim. Albümde dinleyiciyi sürükleyecek ve duygusal çağrışımlar oluşturabilecek bir enstrümantasyon vardır. Aslında albümün o zamana bir müzikal yolculuk olmasını istemiştim ve oldu."

Yaptığı müziği, Osmanlı müziğine çok da uzak görmemesi Can Atilla'nın söyledikleri üzerinde belki de en fazla durulması gereken nokta. Yaptığı müzikte, Osmanlı müziğinin makamlarına titizlik gösterdiğinin ısrarla üzerinde duruyor: "Esasında yaptığım müzikler, Osmanlı müziğinden etkiler taşıyan, zamanımızın romantik müzikleri." Batı müziğini de iyi tanıyan Can Atilla, Osmanlı müziğinin Batı'da çok önemli bir yeri olduğunu söylüyor: "Osmanlının kendi müziği bambaşka bir dünya. Batı dünyası müziklerine ilham kaynağı olmuş. Bu özelliğiyle de klasik Batı müziğinde 'Alla Turca' diye bir akım ve ekol oluşturabilmiş bir müzik. Ben bu müziği kendi müziğimle birleştirirken orijinal makamlarına olabildiğince sadık kalmaya özen gösteriyorum. Düzenleme ve kompozisyon bakımından ise bu müziği Batı müziği enstrümanlarıyla birleştiriyorum."

Batı'yı etkileyen Osmanlı müziği, Can Atilla'da da önemli izler bırakmış. O, bunu 'müziğin gri tınısı' şeklinde tanımlıyor. Ve o tını, kendi ifadesiyle "Bambaşka bir dünyaya açılan bir kapıyı aralıyor." Bunun anlaşılabilmesi adına albümde 'Zeynep Hatun'un Gizli Aşkı' isimli parçanın üzerinde durulmasını tavsiye ediyor. Bu parçayı dinlediğinizde Ayşe Erdal'ın yorumunda Fatih döneminin kadın şairlerinden Zeynep Hatun'un büyük hakana duyduğu gizli aşkın sözleri arasında savrulup gidiyorsunuz: "Şehâ bu suret-i zibâ sana Hakk'dan inâyettir/ Sanasın Sûre-i Yûsuf cemalinden bir ayettir/ Senin hüsnün, benim aşkım, senin cevrin, benim sabrım/ Demâdem artar, eksilmez, tükenmez, bi-nihayettir."

Can Atilla'nın müziğinde tarihin çok önemli bir yeri var. Cumhuriyet tarihi ve dünya tarihine de ayrı bir ilgi gösteriyor. Çok sayıda tarihî belgesele imza atmasından bunu anlıyoruz. İkinci albümü olan Waves of Wheels'te insanlık tarihini işleyen Can Atilla'nın, ilk sahne müziği de Kuvay-ı Milliye Destanı olmuş. 2005'te Hollanda'da yayımladığı Concorde ise en uç albümlerinden biri. Bu albümün konsepti de 'insanlık tarihinde sesten hızlı yol alabilen ilk araç olan Concorde uçağı' üzerine kurulu. Şimdilerde yeni bir projenin üzerinde çalışıyor. Bu eserin bitmesiyle 'Osmanlı üçlemesi' de tamamlanmış olacak. Bunun için de 2007 yazını beklememiz gerekiyor.

Sanatla haşır neşirseniz Can Atilla'nın ismine birçok yerde rastlamanız mümkün. O, şu aralar yoğun ilgiyle izlenen 'Kod Adı' isimli dizinin müziklerinin yanı sıra, Devlet Tiyatroları için Cadı Kazanı, Deli Dumrul ve Dünyanın Ortasında Bir Yer isimli oyunların müziklerini de sahneliyor. Kimi zaman sultanlar, çoğu zaman müzik aşkına…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder