Türkiye onu, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kaset
komplosu sonrası istifasını açıkladığı gün, akan gözyaşlarıyla tanıdı. O ise
Musul’dan göç eden, dedeleri şeyh olan, CHP’li bir aileden geliyor. 1980’deki
darbeyle birlikte parti kapatılıncaya kadar CHP’yi bırakmayan Savcı Sayan,
1983’te memleketi Ağrı’da SODEP’in teşkilat kurucuları arasında yer aldı. 1989’da
Deniz Baykal’la tanıştıkları günden bugüne,
ona bağlılığını korudu. Gençlik Kolları Başkanlığı’ndan MYK üyeliğine
kadar CHP’de önemli görevler üstlenen Savcı Sayan, şimdi dışarıdan izlediği
CHP’yi kıyasıya eleştiriyor. Dengir Mir Mehmet Fırat, Şaban Dişli ve Melih
Gökçek gibi isimler hakkında kamuoyuyla dosyalar paylaşan Kemal
Kılıçdaroğlu’yla ilgili şok bir iddiada bulunan Savcı Sayan, “Kılıçdaroğlu’nu
genel başkan yapmak için o dosyaları eline verdiler!” diyor. CHP’deki çarşaf
açılımının mimarlarından da olan Sayan, dönemin CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal’a “Bu işlerden vazgeçsin.” diye haber gönderen rektörün, Gezi
Olayları’nda pankart açtığını söylüyor!
Fotoğraflar: Raşit Aydoğan
Bugün
geldiğiniz noktada, Baykal’ı devirme operasyonun arkasında kimleri
görüyorsunuz?
Büyük fotoğrafa bakmak gerekiyor. Büyük devletler,
Türkiye’yle oynuyor, bizi bertaraf etmek istiyor. İç hainlerle işbirliği
yapıyorlar.
İç
hainlerle kastınız?
İki yıl önce, Türkiye’ye son bir oyun oynayacaklarını
söyledim: “Önce muhalefeti bitirecekler, sonra da halka ‘Bu iktidar diktatörlük
yapıyor. Sokağa dökülün.’ diyecekler.” Gezi’de bunu gördük. CHP bütün bunlar
karşısında ülkenin sigortasıydı! Baykal, CHP’yi öyle bir konuma getirdi ki, bir
gün ülke zorda kalırsa CHP imdada yetişirdi! Bunu gören dış güçler, özelde CHP,
genelde Türkiye üzerine bir oyun oynamak istediler. Buna engel olarak Baykal’ı
gördüler. Hükümet çok güçlüydü. Muhalefeti yok edip, milleti isyan durumuna
getirmeyi denediler. Sonra partiyle hiçbir alakası olmayan, DYP’ye ve DSP’ye
gidip milletvekili olmak için başvuran eski bürokrat bir günde CHP’ye genel
başkan oldu. Dizayn çalışmaları şimdi Mustafa Sarıgül üzerinden yürüyor.
Nasıl
bir dizayn?
Kemal Derviş’i getirerek Ecevit’i yok eden kişiler, şu
anda Sarıgül’ün arkasında. Sarıgül, karşısında hiçbir aday olmadan Şişli’de
yüzde 54 oy almış. Kadıköy Belediye Başkanı, yüzde 70 alıyor. Beşiktaş Belediye
Başkanı, yüzde 70 alıyor. Ama Sarıgül; Şişli’yi tek başına alıyormuş, bir
kurtarıcıymış, Tayyip Erdoğan’ı devirebilecek tek insanmış gibi bir PR
çalışması yapılıyor. CHP’nin başına yerleştirmek istiyorlar; ama amaçları
CHP’nin iktidarı değil.
Ne
peki?
İki amaç var. Birincisi, bağlı oldukları dış güçlerle
Türkiye üzerinde bir dizayn yapmak. İkincisi, Sarıgül gibi parlatılmış isimleri
hükümete karşı kullanıp kendi özel işlerini yürütmek. Ben onlara “Hawaii-Dubai
aboneleri” diyorum. Bunların bu vatana dair bir kaygıları yok. AK Parti’nin
yaptığı sınıfsal devrimle, Beykoz Konakları’nda, yalılarında, ellerinde viskiyle
siyasetçi adayı belirleme olanaklarını da kaybediyorlar. İstanbul küçük bir
devletçik olsun, refahlarını sürdürsünler… Sıkıntıları bu!
O
halde, “CHP dizayn edildiği sürece iktidar yüzü göremeyecek.” diyebilir miyiz?
Tabii ki. Şu anda CHP’yi iktidar yapmanın imkânı yok
zaten.
Ama
Baykal’ı devirme sebeplerinden birisi de sürekli yenilmesi değil miydi?
Baykal yeniliyordu; ama kurumsal kimlik açısından çok
fark vardı. Yüzde 20’lik bir CHP, yüzde 40’lık bir AK Parti’ye söz
geçirebiliyordu. Aynı Baykal, Başbakan yurtdışına çıktığında “Kimse
yurtdışındaki heyetler hakkında, Başbakan hakkında konuşmasın. Türkiye’nin
elini zayıflatmayın.” diye bize ambargo koyardı. Ama bugünkü CHP, neredeyse
bütün Avrupa liderlerine mektup yazacak duruma geldi. Bunlar CHP’nin tarihinde
olmamış. O zaman AK Parti’ye milli siyaset içinde katkı yapacak bir CHP
istenmiyordu, bugün de AK Parti’ye isyan noktasına getirilecek bir CHP
isteniyor.
BAYKAL
BİZE “ERGENEKON’DA AĞIR SUÇLULAR VAR” DEDİ!
Baykal’dan
ne istediler?
Çok şey istediler. Mesela 1999 seçimlerinde CHP barajın
altında kaldı. Önemli bir medya patronuyla Baykal karşılaştılar. Baykal ona
“Zannetmeyin ki sizin yaptığınız antipropagandalar yüzünden baraja takıldım. Apo
yakalandığı için barajı geçemedim.” dedi. Baykal’ı devirmeyi o zaman kafalarına
koymuşlardı. Ergenekon’un birinci iddianamesine baktığımızda, hangi oyunların
oynandığı, telefon görüşmelerinde vardır.
Aynı
Baykal, “Ben Ergenekon’un avukatıyım.” demiyor muydu?
O da yanlış anlaşıldı. Bunu kendi aramızda da tartıştık.
Belki cümle olarak yanlıştı. Orada “Haksızlığa uğramış bütün insanların
avukatıyım.” demek istedi. Baykal, Ergenekon davasında suçlu kişilerin olduğunu
biliyordu. Bize gizli toplantılarda söylüyordu, “Ergenekon’da herkes suçsuz
diyemezsiniz. Çok ağır suçları olanlar var.” diye.
Toplantılarda
sizden esirgemediğini, Türkiye’den niye esirgedi?
Dışarıya sızdırılması bazen ülkenin yararına olmayabilir.
Baykal, ülkenin hassasiyetlerini göz önünde bulundurur.
“KILIÇDAROĞLU’NA
VERİLEN DOSYALAR, BAŞKANLIK PROJESİYDİ!”
Baykal,
CHP’nin başına Kılıçdaroğlu’nun geçeceğini biliyor muydu?
Bilmiyordu. Kendi dava arkadaşlarının bu kadar kısa
sürede kendisine ihanet edeceğine inanmıyordu. Sayın Kılıçdaroğlu da ihanet
emiştir. İç ve dış bağlantıları vardı. Medya patronları, işadamları vardı
arkasında. Kılıçdaroğlu’nun, Mir Dengir Fırat, Melih Gökçek ve Şaban Dişli’ye
karşı yaptığı çalışmaların aniden ortaya çıktığını düşünürsek, büyük fotoğrafı
kaçırırız. Sana üç tane büyük dosyayla genel başkan olma yolunu açacaklar, sonra
bir tane dosya ortaya koyamayacaksın!
Neden
başka bir dosya ortaya koymadı?
Çünkü Kılıçdaroğlu’nu genel başkan yapmak için o
dosyaları eline verdiler! Planlı ve programlı çalışmalardı. Madem elimizde
böyle üç dosya vardı, neden bunları hukuka götürmedik? Neden suç duyurusunda
bulunmadık? O zaman Türkiye’yi kandırmıyor muyuz? Demek ki ya o dosyadakiler
doğru değil, ya da bir işbirliği var! Sayın Kılıçdaroğlu o zaman “İki sayfayla
hükümeti devireceğim.” dedi. Aynı Kılıçdaroğlu, kendi partisi tarafından
hakkında 100 sayfa rapor hazırlanan Sarıgül’den medet umuyor!
Kılıçdaroğlu,
Sarıgül’den çekiniyor mu?
Çekiniyor tabii. Aslında Sarıgül’ün gelmesini istemiyor.
Kılıçdaroğlu’nu oraya oturtanlar, kendisini buna zorluyor. “Ben İstanbul
Büyükşehir Belediyesi’ne başkan sonra da genel başkan olacağım.” diye bangır
bangır gelen birisine, “On bin kişiyle, yirmi bin kişiyle gel.” diyorsunuz. Burada
akla şu geliyor: Kılıçdaroğlu’nu oraya getirenler kendisine bir kumpas kurdu. Baronlar,
Hawaii-Dubai aboneleri, yavaş yavaş hedeflerine gidiyorlar.
Gezi’deki
CHP de bir dizaynın parçası olabilir mi?
Gezi’yi çok ucuz atlattı, Türkiye. CHP, Gezi’de battı.
Güçlü bir muhalefet partisi olabilseydi, alternatifler üretebilseydi, Gezi’deki
olayları engelleyebilme yönünde çaba sarf etmiş olsaydı, bugün iktidarın yakın
takibinde olabilirdi. Ama radikal bir parti gibi illegal örgütlerin peşine
takıldı.
ÇARŞAF
AÇILIMI İSTEDİM, FETHULLAHÇI İLAN EDİLDİM!
Siz,
CHP’deki ‘çarşaf açılımı’nın mimarlarındandınız. Ancak değişim umudu, hüsrana
dönüştü. Bu açılım neden başarısız oldu?
Çarşaf açılımıyla ilgili MYK’da 19 kişi çok ciddi
çarpıştık. Ben o MYK’da, “Sayın Genel Başkanım ne olur, benim annemi
özgürleştirin. Benim annem AK Parti’nin ekonomi politikalarından rahatsız.
CHP’ye oy vermek istiyor. Fakat CHP’ye oy verirse, onun diniyle, başörtüsüyle
ekmeğiyle uğraşacağını düşünüyor. ‘Ekmeksiz kalayım; ama dinsiz kalmayayım.
Nihayetinde beni inancım kurtaracak’ diyor. Bu kaygıları giderelim. ” dedim. Rozetler
takıldı, sonra da “Bunlar, CHP içine sızmış Fethullahçılar.” damgasını yedik! Çarşaf
olayında biz tartışmalar yaparken, bir MYK üyesi arkadaşımız dışarıya çıktı.
Döndü, geldi ve Baykal’a “Şu üniversitenin rektörü aradı. ‘İşler bu kadar iyiye
giderken, çarşaf nereden çıktı? Baykal bu işlerden vazgeçsin.’ diyor.” şeklinde
konuştu.
Kim
o rektör?
İsmi bende saklı. Ama Gezi Olayları’na en fazla destek
veren üniversitelerden birisiydi. O rektör, öğretim üyeleriyle pankart açıp
hükümeti eleştirdi ve Gezi’yi destekledi. Baykal’a o tepkiyi veren rektör, 6
yıl sonra patladı! Demek ki mesele ağaç değilmiş!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder