Tastamam eksik!

1 Ocak 2012 Pazar

Çiniyi tarihten söken adam: Faik Kırımlı



Faik Kırımlı'nın 76 yıllık yalnızlık ve arayışla dolu yolculuğu, geçtiğimiz günlerde son buldu.
Hayatının önemli bölümünü Topkapı Sarayı ve Osmanlı arşivlerinde, çininin 16. yüzyıldaki yapılış tekniğini arayarak geçirdi. Onun çilesinin adeta iniltilerini duyan İznik çinisi, 400 yıllık uykusundan uyandı...

Çininin büyük ustası, gravür ressamlığıyla başladığı sanat macerasında, erken yaşta, antika koleksiyonculuğuyla da nam salar. Hüseyin Kocabaş'tan sonra en büyük koleksiyonun kendisinde olduğunu anlatır, bir röportajında. 25 yaşına geldiğinde, Kapalıçarşı'daki antikacı arkadaşı Polivvi, "Sana ne göstereceğim?" diyerek, çekmeceden tabaklar çıkarır: "Bak bunlar İznik çinisinden." O sırada İznik yapımı bir tabak bulmak neredeyse imkânsızdır. Eldekiler de, Avrupa'dan gelmiştir. Kırımlı'nın içi içini kemirir ve şu soruyu sorar: "Bunları bana niye gösterdi?" Tekrar Polivvi'nin kapısını çalar ve tabakları bir daha görmek ister. 300 yıl önce yapılmış çiniler aklını başından alır. Eve döner dönmez, haritayı açar ve İznik'i aramaya başlar. Bulduğunda ise yeni bir yöne gitmeye karar verir...

Sır, sırrını açınca...

Faik Kırımlı'nın İznik'e gitmesi, iki seneyi bulur. Vardığı yer, bir köydür. Seramikle uğraşan hevesli insanlar görür; ancak onlar da işlerine vâkıf değildir. Celal Esat Erseven'e giderek, İznik çinisiyle ilgili tüm bildiklerini anlatmasını ister. Aldığı cevap umut kırıcıdır: "Çok uğraştık; boyaları, sırları neden yaptılar? Bal katarlarmış, neden katmışlar, hiçbir şey öğrenemedik. Boşuna uğraşma, masrafına yazık olur." Pes etmez... İstanbul Mevlanakapı'da bir ahır kiralayıp, inşa ettiği fırında çalışmalara başlar. Fırına sürdüğü tabaklar sürekli çatlar. Gün gelir, başarısızlıktan bezer. Tabaklar çatlasa da, hayati bir gerçeği fark eder. Sır, sırrını açar: "Sır önce kımıldanıp yüzeyi kapatıyor, sonra şeffaflaşıp desenleri gösteriyor. Tabaklar çatlıyor; ama ben de sırrın yapılışını öğrendim." Yaşadığı yeis, onu annesiyle sinemaya götürdüğünde, yeni bir kapıyı da aralar...

Beyazperdede Hüseyin Kocabaş'ın sergi reklamı dönerken, "Alaeddin Keykubad'ın çinileri, rey çinileri, Kaşan çinileri, İznik çinileri..." diyen ses; Kırımlı'ya konuşur aslında: "Allah, dedim. Ölsem de vazgeçmem, başka bir atölye kurar hemen başlarım." Mevlanakapı'da yeni bir ahır kiralayıp, kolları sıvar yine. Her şey iyi gitse de, bu sefer sır, astarı yer. Bilecik dağlarından gelen kaolini, külhanda yakıp öğütür. Bağlantı sırrıyla bir astar yapar. Üç tabağı desenleyip verir, fırına. Bir korkuyla açtığı fırında ne görsün: "Çiniler pırıl pırıl gülüyor. Hemen kapadım fırını. Bir saat sonra çıkardım, hepsi sağlam. Hele üç tanesi fevkalade, göz akı beyaz zemin, nefis sümbüller. 'Tamam' dedim, sistemi buldum!"

Faik Kırımlı, hayatının yedi senesini bizzat çiniyi araştırmaya vakfeder. Çininin şahikası olan 'mercan kırmızısı'nı bulmak ise, sonraki ikinci senede nasip olur. Fransızların 20. yüzyılın başlarına kadar çiniyle uğraştığını; ancak usta-çırak ilişkisiyle beraber, çininin de kaybolduğunu bilen Kırımlı, "Bu bilgi, benimle kalamaz." deyip, İznik'e ayak basar. Belediye, İznik'in içinde fırın kurmasının rahatsızlık vereceğini söyleyince, imdadına, talebesi olacak Eşref Eroğlu yetişir. Şehrin göbeğindeki arsayı hocasına sunarak, fırını kurdurur. Yanına da Kırımlı'nın yaşayacağı bir kulübe kondurur. Fırına ilk çinileri sürdükten sonra, akıbeti merakla beklerler. Önce duman çıkar, sonra külhan kısmına kayar ve alev yan yatıp bacaya doğru akınca, herkes derin bir 'oh' çeker. Çıkan çiniler pırıl pırıldır.




Rüyasıyla müjdelendi

Faik Kırımlı üçüncü yakışta, İhlas Sûresi'nin yazdığı levhayı çıkarır fırın
dan. Onu Bursa'daki Yeşil Cami'ye assa da, daha sonra çalınacaktır. Çinilerine 'Amel-i Faik' imzası koyan Kırımlı, İznik'teki fırını ilk ateşlediği gece gördüğü rüyanın etkisinden kurtulamaz: "Eşrefoğlu Camii'nin banisi Eşrefoğlu hazretleri; üzerinde deve tüyü sarısı bir cübbe; başında kocaman bir destar; okuyup üflüyormuş. Bana diyorlar ki rüyamda, 'Biz günün birinde çininin tekrar buraya geleceğini biliyorduk. 300 sene önce söylenmişti bize'. Ben de böyle ilahi bir pozisyonda olduğumu hissediyordum; çünkü, çok sıkıntı çekiyordum. 'Bu benden çıkacak' diye söyleniyordum. Şükür ki, başardım."

Faik Kırımlı'nın talebesi Eşref Eroğlu, hocasından önce veda etmiş dâr-ı dünyaya. Eşi Seyhan Eroğlu, üç kızıyla taşıyor; Kırımlı ve eşinden sonra bu bayrağı. "Hiç bilmeden çini işine girdik. Eşim önce bir fırın, sonra da bir atölye kurmak istiyordu. Faik Hoca'yı Kütahya Çamlıca köyüne gidip, alıp getirdi." diye anlatıyor, bu önemli hikâyeyi. Faik Kırımlı ve Eşrefoğlu Ailesi arasındaki usta-çırak ilişkisi iki buçuk yıl sürmüş. "Birlikte sabaha kadar çalıştığımız günler oldu ve orijinal İznik çinisini deneme yanılma yoluyla bulduk." diyen Seyhan Eroğlu, Faik Kırımlı'nın 1987 yılında bulduğu 'kırmızı'nın ötesine, eşinin İznik toprağıyla geçtiğini vurguluyor: "Faik Hoca, İznik'ten ayrıldıktan sonra, Eşref bir kırmızı buldu. Faik Hoca'nın kırmızısı bazen kararır, bazen kavuniçi olur, bazen kırmızı olur. Ama kırmızıdır. Eşref, İznik toprağından buldu. Faik Bey'e gösterdiğinde, o da çok mutlu oldu."
Babalarının ölümünden sonra kendi yaptıkları tabakları Faik Kırımlı'ya götüren Eşrefoğlu'nun kızlarına, ustaları şu sözlerle el verir: "Siz tam bir usta oldunuz. Size gösterecek bir şeyim kalmadı." Faik Kırımlı, 1989'da İznik'ten ayrılır.

İstanbul'a döndükten sonra, İznik çinilerinin piyasaya sürüldüğünü gören Faik Kırımlı, "Tamam" der, "300 yıl aradan sonra ticaret yeniden canlandı. Kaybettiklerim umrumda değil." Asmalımescit'te atölyesini kurar. Burada da çiniyle akademik çalışma yapanlara yardımcı olur, mektupla yol gösterir.
Üç kardeştirler ve hayatı boyunca evlenmez. 'Amel-i Faik' imzalı eserleri, Londra'daki meşhur Victoria-Albert Müzesi'nde dahi teşhir edilir. Dünyaca ünlü seramikçi Kato'nun oğlunun da dört ay boyunca kendisinden eğitim almak için Türkiye'ye geldiği Faik Kırımlı, 11 Aralık 2011'de, bu fani dünyadan terk-i diyâr eyler, bâki âleme... Geriye, 400 yıl sonra bulduğu o mercan kırmızısından hüzünler ve ameller bırakarak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder