Tastamam eksik!

11 Aralık 2011 Pazar

Fatmagül'ün suçu neydi?



'Fatmagül'ün Suçu Ne?' dizisindeki tecavüz sahneleri, kamuoyunda büyük tepki görmüştü. Ancak onu aratmayan emsallerinde de durum pek farklı değil! 'Hayat Devam Ediyor' dizisinin kesilen, uygunsuz sahneleri geçtiğimiz hafta internete verildi. Bu sahneler eleştirilmek bir yana, internette tıklama rekorları kırıyor. İnsan, "O halde Fatmagül'ün suçu neydi?" diye soruyor!
****
Bugünlerde internette neredeyse hangi medya ve haber sitesini açsanız, yan köşede, tıklamanızı bekleyen bir kare beliriyor. Karenin altında yazan şu: "İşte sansürlenen gerdek gecesi!" O andan itibaren sansür bitmiştir! Pornografi, modern dünyayla birlikte anlam değiştirmeye başlıyor. İnsandan, gerçeğin çıplaklığına doğru gidiyor. Kimi zaman sırtına bıçak yiyen, ölmüş bir kadının namahrem görüntüsü olarak gazete manşetlerine çıkıyor, kimi zamansa büyük bir toplumsal sorunu tüm 'çıplaklığıyla' izleyiciye verip onda iz bırakmak için 'gerçeğin' de ötesine geçiyor.

'Mahsun Kırmızıgül'ün reyting rekortmeni dizisi Hayat Devam Ediyor, görünüşte 'Türkiye'deki çocuk gelinler' gerçeğine dikkat çekmek niyetinde. Ama 'gerçeğin' neye dönüştüğü, dizinin montajcısının internete koyduğu (dizinin yapımcısı Boyut Film bu iddiada) videoyla ortaya çıkıyor. Dizinin yayınlandığı televizyon kanalıyla aynı grupta yer alan gazetenin internet sitesine kadar giren video için kullanılan başlık aynı: "İşte sansürlenen gerdek gecesi!" O ifade, videoyu bir cazibe merkezi haline getirmiş olmalı ki, Google'da 'Hayat devam ediyor sansürlenen sahne' yazdığınızda, son bir haftada 74 bin 600 veri girişi yapıldığını görüyorsunuz. Youtube'a konan farklı versiyonların izlenme sayısı da 100 binleri geçmiş durumda. Bütün bu ilgi, 'çocuk gelin' gerçeğinin farkına varmak için mi? Telefonda konuştuğumuz Mahsun Kırmızıgül, 4 senedir hiç konuşmadığını söylerek, cevap vermek istemese de; Boyut Film'in o sahneyi internetten çekmek için henüz bir girişimi yok!

Filmden önce, sakıncalı sahneler internete veriliyor


Bir film daha vizyona girmeden, en başta uygunsuz sahnelerinin olduğu video dolaşıma sokuluyor. Son örneği ise Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinde çileli anne ve kadını canlandıran Ayça Bingöl. Ay Büyürken Uyumam filmi daha sinemalara gelmeden, Bingöl'ün filmdeki en şuh sahneleri internete düştü. Bu listeyi Nurgül Yeşilçay'dan Ezgi Mola'ya, Vildan Atasever'den Ece Uslu'ya kadar onlarca isme kadar götürebiliriz. Yayınlanan malzeme kadar, yayınlandığı zemin de önemli. Bugün birçok gazetenin internet sitesindeki multimedya bölümünde, eleştirdiğimiz sahneleri hiç de aratmayan fotoğraflar ve videolar yer var. Üstelik tıklanma rekorları kırıyorlar.

Ortada bir arz-talep dengesi olduğu kesin. Yayın dünyasındaki şiddet pornografisi için de aynı kural geçerli. Bunu eleştirdiğiniz taktirde, o gazetenin genel yayın yönetmeni tarafından "Gerçek hayat hakkında hiçbir şey bilmeyen ahmaklar." diye damgalanmakla kalmıyor, şöyle bir savunmayla da karşılaşıyorsunuz: "İnsanların aile içi şiddetin gerçekten ne olduğunu görmelerini istedim. İnsanları şoke etmek istedim."

"Televizyonda hepimiz eşitiz; ama bazılarımız daha eşit"


Giderek 'olağanlaştırılan' bu şok dalgasının temelinde kapitalist sistemin yattığını söyleyen sinema eleştirmeni Ali Murat Güven, "Kadın ve erkek bedeninin, çocuktan 80 yaşındaki adama kadar sömürüldüğü bir 'et pornografisi' var. 'Farkındalık oluşturmak' gibi aslında bir illüzyon olan bir cümleye sığınıp, insanın sınırlarını her gün zorlamak isteyen bir sinemacılık, televizyonculuk ekolüyle karşı karşıyayız." diyor. Güven'e göre, televizyon tam da sinema gibi değil aslında: "2 bin dolayında reyting izleme cihazını, varoşlardaki evlere koyarak, cinselliğe ve pırıltılı bir hayata susamış insanları tatmin etmeye dayalı, sakat bir mekanizma kurdular. Çekici kadınlara, yakışıklı adamlara ulaşamayacaklarının farkında olan kitleye, beyaz camdan tadımlık bile olsa hazlar vermeniz gerekiyor." Çok çarpıcı bir cümle kuruyor, tam da burada: "Merak etmeyin, televizyon hepimizi eşitliyor." Bu eşitliği tam bir eşitlik olarak değil, George Orwell'ın Hayvanlar Çiftliği'nde kurduğu o tarihi cümledeki gibi okuyun: "Bütün hayvanlar eşittir; ama bazıları daha eşittir." Ali Murat Güven'in ifadesiyle de 'Aslında sadece konuk olduğunuz; ama asla bir parçası olamayacağınız bir dünyanın' dayattığı eşitlik bu!

'Reyting' dediğimiz dipsiz bir kuyu... "Bu kuyunun başında RTÜK olmasa, sonu gelmeyecek bir yola gireceğiz." diyor, Ali Murat Güven. Nasıl bir yol bu? "RTÜK biraz gevşese, ruh sağlığı bozuk bir insanın köprüden atlaması için her şeyi yapacaklar ve bunu canlı yayınlayacaklar. Bu işin sonu, şeytanın yoludur. Reyting mücadelesinden, bu topluma ve insanlığa yararlı hiçbir şey çıkmaz. İnsanın erişemeyeceği ne kadar karanlık varsa, paraya ve cinselliğe dair kendine bile ifade edemediği hırslarını gıdıklayan bir sistem konusu. Böyle bir yapıda 'Oğlum, amcanın karısına sarkma' sözleri fısıltı gibi geliyor."


"İnternetteki yayınlar, çocuğun beyin yapısını bozuyor"


Her ne olursa olsun, kurulan reyting piyasasında en büyük hasarı çocuklar alıyor. Reytingi internet düzlemine çektiğimizde, o hasar daha travmatik bir hâle dönüşüyor. Zira çocuklar için internet, televizyona göre vaha! Çocuk davranışlarıyla ilgilenen psikolog Mehmet Dinç, yaşanan bozulmayı fizyolojik olarak şöyle anlatıyor: "Çocuklar, ergenliğe geçiş döneminde beyin gelişimi devam ettiği için, fayda-zarar, haklı-haksız ilişkisini doğru kuramayabilir. O zaman da öngürleri sağlıklı netice vermiyor. Gördüğünü kopyalamaya başlıyor. Gelişimde, beyindeki 'prefrontal korteks' insanın kendini dürtülerini kontrol etmeyi sağlıyor. 'Amigdala' kısmı ise insanın keyfine ve zevkine odaklı. Amigdala, çocuğun gelişim döneminde daha hızlı değişiyor. Şiddet ve cinsellik, bu değişimi en hızlı biçimde sağlayan faktörler. Gelişimleri gözetilmeden bu hale maruz kalmaları, çok daha sıkıntılı süreçlere yol açabilir. O yüzden ergenlere 18 yaşından önce, prefrontal korteks yeterince gelişmediği için ehliyet verilmiyor." Dinç, internetin çocuklar için 'daha sıkıntılı bir konu' olduğunu savunuyor ve cinsellik ve şiddetin cazibesine kapılan çocuğun, ileride ruhsal ve cinsel bozukluklar yaşayabileceğine işaret ediyor.

Usta edebiyatçı Vedat Türkali'nin yazdığı ve 1986'da filme alınan 'Fatmagül'ün Suçu Ne' romanı diziye dönüştürüldüğünde, tecavüz sahnesi kamuoyunda epeyce tartışılmıştı. Ancak değişen bir şey olmadığı gibi, o diziyi hiç aratmayacak emsallerinde daha sert görüntüler yayınlanmaya devam ediyor. Şimdi o tartışmalar da yapılmıyor. Gerçeğin illüzyonuna kapılıp giderken, insanın sorası geliyor: O halde, Fatmagül'ün suçu ne?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder