Tastamam eksik!

9 Ekim 2010 Cumartesi

Cem Adrian röportajı

2006'nın bitimine pek az kala, senenin belki de en ilginç albümü çıkageldi. Yanağındaki yarayı kendi eliyle diken insan figürü, farklı bir deneysel çalışmanın izlerini yansıtıyordu albüm kapağında. Ve tabii ismi de: Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti. Edirne günlerinde program yaptığı radyonun stüdyosunda kaydettiği 'Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım'dan sonraki ikinci albümünde Cem Adrian, elektronik kayıtların ve enstrümanların arkasında bırakarak büyüsünü göremez olduğumuz insan sesinin tek başına bir albüm için yeter de artar olduğunun hatırlatıcısı.

RADYO YAPIMCILIĞINDAN KAHVE FALINA

133 kanaldan verilen ses döngüsüyle 'acapella' (yalnızca insan sesiyle) bir çalışmaya girişmek, dünyada benzeri görülmemiş bir çılgınlık olarak nitelenebilir. Bas, tenor ve soprano gibi üç ana sesten çıkıp da bunların uzamında ses oyunları oynayan biri için bunun iki sebebi var: Yalınlık ve görkem. Daha da ötesi, teknolojiye meydan okuyarak, müziğin ruhunu çağırma.

Ekşi Sözlük yazıcıları için Cem Adrian 7 oktavlık ses aralığı olan bir efsane! Sesin sahibi ise "Bu konuda ilk kez bu kadar açık konuşuyorum" diyor ve koyuyor noktayı: "Eski kayıtlarımda altı buçuk oktavlık ses duyulabiliyor. Ama yaşınız büyüdükçe ulaşabileceğiniz sesler azalıyor. Benim sahnede kullandığım 4 buçuk, 5 oktavlık bir sestir. O da çok ekstrem durumlarda."

26 yaşındaki Cem Adrian, Edirne doğumlu. Soyadından da anlaşılabileceği üzere kökleri Adriyatik'e, Yugoslavya'ya uzanan bir ailenin çocuğu. Edirne'de bölgesel yayın yapan bir radyonun bünyesine 18 yaşında katılan Cem'in radyo günlüğü oldukça kabarık: "6 yıl boyunca aklınıza gelebilecek her şeyi çaldım. Yayın yönetmeni olduğum sürece radyo formatını çok değiştirdim. Bir şeyler çevirdiğim anlaşılıyordu; ama şarkı söylediğimi bilen çok azdı."

Adrian, Edirne'nin kendisine verebileceği çok da bir şey kalmadığına inanarak düşer İstanbul yollarına. Tutunabilmek için radyoculuk yapmak ister; ne var ki ol(a)maz. Yaptığı kayıtların demolarını plak şirketlerine yollar; lakin hiçbirinden istediği cevap gelmez. Bu arada, iki arkadaşını da yanına alır ve 'Mystika' adını verdikleri bir grup kurarlar. Etnik müzik yaparak geceleri çeşitli yerlerde sahne alırlar. Bunun geçimlerini sağlamaya yetmediğini düşünerek, gündüzleri de bir kafede kahve falı bakmaya başlar. Bir yandan da müzik yarışmalarına katılır; ama sonuç yine aynıdır. Ve o anlarda içinden hep şu cümleyi geçirir: "Ben çok yetenekli bir müzisyenim. Peki, neden fal bakıyorum?"

Bu sorunun cevabı, falına bakacağı şarkıcı Demet Sağıroğlu'yla tanışacağı anda saklıdır: "Hayatta o kadar yanlış şeyle karşılaştığınızı zannediyorsunuz ki; onlar aslında o kadar doğru yola götürüyorlar ki sizi. İnsanlar farkında olmadan birbirlerinin kaderlerini, hayatlarını inanılmaz etkiliyor."

FAZIL SAY: DÜNYA ÇAPINDA SANATÇI OLURSUN

Demet Sağıroğlu'nun arkadaşı Fazıl Say'a "Bak burada böyle bir çocuk var. Mutlaka görmelisin." demesiyle, o beklediği anın kapıları aralanır. Fazıl Say'ın, kendisini ilk kez dinledikten sonra yaptığı yorum, onu gece uyutmaz: "Eğer iyi bir eğitim alırsan, bu sesinle dünya çapında bir sanatçı olursun." Say'ın sunduğu teklif de çok caziptir: Bilkent Üniversitesi Sahne Sanatları Fakültesi'nde özel bir öğrenci olmak. Kabul eder. Say'ın akademisyen olduğu fakültede sesini doğru kullanmayı öğrenecektir.

Ankara'ya gelişinin birinci ayında, Fazıl Say'la ilk akademik konserine çıkacaktır. Bu konser için ünlü piyanistin arkadaşlarına söylediği "Bir gün, 'Cem Adrian'ın ilk konserinde ben de vardım' diyeceksiniz." ifadesi çok konuşulur. Bu sırada, her zaman 'en iyi şarkım' diyeceği 'Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım'ın ismini verdiği ilk albümünü çıkarır. Prodüktörü Fazıl Say'dır ve albüm, akademik bir çerçeve içinde yansısa bile 16 bin tirajını yakalar. Kendine güveni, güçlü sesinin ortaya çıkardığı yankı ve çok farklı bir tarzın sahibi olması onu, hocası Fazıl Say ve Burhan Öcal gibi usta müzisyenlerle birlikte uluslararası festivallere taşır.

Bilkent'te öğrenimine devam eden Cem Adrian, bir gün hocasının gönderdiği ses doktorunun muayenehanesinde yeteneğinin sebebini anlayacaktır: "Ses tellerin normal insanlarınkinin çok üstünde, belki iki, belki üç katı uzun görünüyor." Ama hayranlarının, bu özelliğini olağanüstü bir yetenekmiş gibi göstermesinden son derece rahatsız: "Bu, hiç de gurur duyulacak bir şey değil. Biyolojik bir bozukluk. Bir ressamın üç eli varsa, onun sakatlığı ya da problemidir; ama üçüncü elini de düzgün kullanabiliyorsa takdire şayandır. Bana bahşedilmiş, belki dezavantaja dönüşebilecek bir şeydi; ama bunu avantaja dönüştürdüm."

Bilkent'te iki yıl eğitim gördükten sonra, Fazıl Say'ın da okuldan ayrılmasıyla, öğrenimini sonlandıran Adrian, orada sıra dışı bir hayata tanık olurken; akademik müziğin, sesin ve notaların ne anlama geldiğini de fark edecektir. Peki ya, özel bir üniversitede, yeteneğiyle özel bir öğrenci olmak? "Arkadaşlarımdan daha şanslı olduğumu her zaman hissettim. Onların sahip olamadıklarına, oraya geldiğimde sahiptim: doğal yetenek." Bahşedilmiş olanın, en büyük servet anlamına geldiğini anladığında, ait olamayacağı bir sistemi eleştirmekten de geri kalmaz: "Oradaki çocuklar, yeteneklerini tamamen kaybetmişler ve bir otomasyon programına bağlanmışlar gibi; onlardan bir şey üretmeleri, tüketmeleri ve o sistemin parçası olmaları isteniyor." Neden Bilkentli olamayacağını söylerken de çok samimi: "Hiçbir zaman bir sistemin parçası olarak oraya gitmedim ve hiçbir zaman da sistemin parçası olarak orada kalmadım. Onların böyle bir şanssızlıkları vardı. O nedenle kıskanıldım belki de."

ESKİLER DAHA GERÇEKÇİ

Cem Adrian, 2006'nın 'en özgür' albümünün sahibi. Müziği 'gerçek' ve 'sahte' diye ayırırken; gerçek müziğin asla maddi değerlere bağlı kalınmadan yapılacağını vurguluyor. Bunun bir yansıması da, daha yolun başında kendi prodüksiyon şirketini kurarak, kendi kendinin patronu olmayı tercih etmesi, yani 'bağımsızlığı' seçmesi. Karanlık bir müzik yapmasının ardında da bir inanç yatıyor: "Müzik, bana hiç aydınlık bir şeymiş gibi gelmiyor. Sanat, çok da gülümsemeyle alakalı bir şey değil. Çok neşeli gibi görünen şarkıların içinde o kadar acayip şeyler duyuyorum ki ben! Gülümseyen şarkıların çoğu sahte."

Onu farklı kılan yanlarından biri de geçmişe duyduğu özlem. Eskilerin daha gerçekçi olduğuna inanıyor. Son albümünde okuduğu Kar şarkısında Özdemir Erdoğan'ın 'Keman Öğretmeni' parçasındaki keman partisyonuna yer vermesi de bundan. Yanına bir demet papatya alarak kapısını çaldığı Özdemir Erdoğan'dan şarkısı için izin alması ona cesaret vermiş olmalı ki, "Yaptığınız müzikte samimiyseniz ve yalnızca kendinize ait bir şey yapıyorsanız, sizinle şarkılarını paylaşırlar." diyerek, bunun devamının geleceğinin ipuçlarını veriyor.

Özgün kalabilmek, bir marifet olmanın ötesinde popüler kültür içinde ciddi kayıplara yol açabiliyor. Ses kalitesi ve performansı yüksek sanatçıların, ses karakterlerini yansıtacak parçalar yapmaktan kaçarak ticari albüm yapma telaşı, müziğin en trajik yanları arasında. Cem Adrian, buna 'ihanet' adını koyuyor. Bu nedenle Sertab Erener ve Işın Karaca gibi isimlerin, müziğe ihanet ettiği kanısında: "Müziği ikinci plana atıp, parayı, popülerliği tercih ederseniz, müzik sizi terk eder. Onlar terk edilmiş, ihanet etmiş insanlardır. Hiçbiri bana gerçek gelmiyor."

ŞOV VARSA, BEN YOKUM

Sistemin içinde kalmaya yanaşmayan; ancak albümü, büyük müzik marketlerinin en fazla tiraj yapan üç albümü arasına giren bir sanatçı olmak… Paradoks gibi görünse de, Cem Adrian'a göre değil. O yüzden çok iddialı: "Popülerlik kötü bir şey değil; ama beni oraya sokamıyorlar. Çünkü oraya koydukları zaman, felaketleri olacağımı biliyorlar. Bu nedenle beni şov ya da dedikodu programlarında görmeyeceksiniz."

Klasik ve alternatif müziğin peşine düşenlerdenseniz Cem Adrian'ın 'Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti' albümü, kendinizi şımartma fırsatı sunabilir. 'Acapella' yorumlar ilk bakışta soğuk, itici gelebilir. Ama çabuk karar verip de albüme küsmeyin. Özellikle Yağmur şarkısının iki yorumunu da dinleyince buna değeceğini göreceksiniz. Cem Adrian, bir kere dinlenerek anlaşabilecek bir sanatçı gibi görünmüyor. Titizlik ve çalışkanlıkla bezenmiş bu özgünlüğü bile kalıcı olması için yeterli sayılabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder